Kısa Yazılar

Yükseliş dönemimizin ruhunu yansıtan mütevazi Topkapı Sarayı'na karşılık, yıkılışımızın işareti olan Versay taklidi Dolmabahçe Sarayı Avrupa'dan alınan borç para ile 9 ton altın ve 41 ton gümüş kullanılarak inşa edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi, devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: "Sen sır saklamasını bilir misin?" diye sormuş. Vezir, Yavuz'dan cevap alacağı ümitiyle: "Evet Hünkarım, bilirim" dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış: "Bende bilirim."
İstanbul'un henüz fethedilmediği zamanlarda Edirne'de bulunan Sultan Mehmed, fetih hazırlıklarını yaparken diğer bir taraftan halkın durumunu kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Ona göre milletin birlik beraberlik içinde olmasıydı. Bunu fethin gerçekleşmesinin şartlarından bir olarak görüyordu. Sultan Mehmed bir sabah kılık kıyafet değiştirip pazara çıktı. Satılan malların kalitesini, fiyat durumunu ve esnafı kontrol etmek için, Edirne'nin çarşılarını gezmeye başladı. Sultan Mehmed, sokağın ilk başındaki dükkana girdi. Selam vererek: "Yarım batman yağ, yarım batman bal ve birazda peynir veriniz." Müşteriyi gülen yüzle karşılayan esnaf, selamı alıp yarım batman yağı tarttı. Yağı verirken karışısındakinin padişah olduğundan haberi yoktu...
Fatih Sultan Mehmed bir Anadolu seferi dönüşünde, Balıkesir'den geçiyordu. Hava oldukça sıcaktı. Herkes gibi bu sıcaktan Fatih Sultan Mehmed denasibine düşeni almıştı. Öylesine yorgundu ki! Kendisini bu halde gören bir köylü kadını bir tas içerisinde ona ayran ikrma etti. Fatih, ayranın üstündeki saman çöplerini üflüye üflüye ayranı içti. Sonrada kendisini bir ana şefkatiyle seyreden kadına: "Allah razı olsun," dedi. Ama şu saman çöpleri ayranı birkerede içmeme engel oldu." İhtiyar kadın Fatih'in bu sözlerine anne şefkatinin boyutlarını gözler, önüne seren, şu cevabı verdi: "Oğul, ben ayranın üstüne onları kasıtla koydum. Sen uzak yoldan geliyorsun. Sonra terlemişsin de. Soğuk ayranı bir yudumda içersinde hasta olursun diye koydum...
Yavuz Sultan Selim henüz beş-altı yaşlarında bir çocuktu. Amasya'daki sarayın bahçesinde ok talimi yapıyordu. Yay boyunu aşıyordu ama o bu yaşta attığını vurmaya başlamıştı. Babası Sultan ||. Bayezid bir ağacın arkasında onu seyrediyordu. Yavuz son okunu da tam hedefe saplayınca, dayanamadı; saklandığı yerden çıkıp, oğluna sarıldı: ''Allah gücüne güç katsın oğlum. Ama niçin yalnızsın?'' Küçük Selim hayretle: ''Yalnız değilim ki Sultan babam; Allah her yerdedir!'' Aldığı cevap, Beyazıt'ı şaşırttı ama belli etmedi. Sarayın bahçesi ulu ağaçlarla süslüydü. Ormandan farkı yoktu. ''Oğulcuğum,'' dedi Sultan Bayezid, ''Tek başına buralarda dolaşma. Düşmanlarımız var. Allah korusun; sana bir kötülük etmek isteyebilirler!'' Selim durakladı...
Osmanlı'nın muhteşem zamanlarıdır. Kanuni Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları'da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye... Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi'ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi'ye gönderir. Mektupta: ''Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları'nın akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?'' Mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; ''Neme lazım be sultanım!'' Topkapı Sarayı'nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez. ''Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardı?'' diye düşünür...
Fatih, İstanbul'u fethetmişti. Şimdi atının üstünde ordusuyla şehre giriyordu. Dervişlerden biri Fatih'in atının yulasına yapışıp şöyle dedi: "Padişahım! İstanbul'u biz devrişlerin duaları sayesinde aldık unutma." Fatih, devrişin bu haline ve sözüne hafifçe gülümsedi ve: "Doğru söylersin," dedi. Eliyle kılıcını işaret ettikten sonrada şöyle dedi: "Ama sende şu kılıcın hakkını unutma."
Trabzon Rum imparatoru David Kommen, akrabası Uzun Hasan'a güvenerek Türkler'e verdiği vergiyi kestiği gibi, daha evvelce verdiklerini de istemeye başladı. Fatih Sultan Mehmed, David'in elçilerine şöyle dedi: ''Haydi, şimdi siz gidiniz, ben kendim gelir borcumu öderim.''
Fatih Sultan Mehmed bir gün dilencinin birine bir altın vermişti. Dilenci, padişahın verdiği az bularak şöyle söyledi: "Bu nasıl olur padişahım? Ben senin kardeşin olduğum halde nasıl olurda bana bir altın verirsin?" Dilencinin ne demek istediğini tam anlamayan Fatih sordu: "Sen benim nereden kardeşim oluyorsun?" Dilenci şu açıklamayı yaptı: "İkimiz de Adem babamız ve Havva anamızdan dünyaya gelmedik mi? Böyle bir durum da kardeş sayılmıyor muyuz?" Fatih gülümsedi. Bu cevap hoşuna gitmişti çünkü. Dilencinin kulağına eğilerek şöyle dedi: "Aman alçak sesle söyle. Bu söylediğini diğer kardeşlerimiz de işitip gelirlerse, senin payına bir altın bile düşmez."
Üst Alt