Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898 yılında İstanbul'a gerçekleştirdiği ziyaretini, İkdam gazetesi o günün İstanbul manzarasını da tasvir ederek şöyle anlatıyor:
"(...) İmparator Wilhelm'in İstanbul'a geleceği gün şehirde yoğun bir trafik yaşanıyordu. Tranvaylar hıncahınç doluydu. Bilet memurları, Tünel'in Beyoğlu tarafından gelen ahaliye bilet kesmekte sıkıntı çekiyordu. Binlerce insan Yüksekkaldırım'dan sahile iniyordu. Karaköy'ün manzarası ise daha başkaydı. Galata Köprüsü'nün üzeri âdeta insan seli gibiydi. Karaköy'den Tophane'ye giden caddede, yürümek mümkün değildi. Her tarafta insandan başka bir şey görünmüyordu. Kadınlar rengârenk çarşafları ve şemsiyeleriyle ayrı bir manzara oluşturuyorlardı. Denizdeki manzara ise daha başkaydı. Burun buruna gelmiş sandal ve istimbotlardan deniz görünmeyecek bir haldeydi. İmparatorun yatı Kumkapı'ya geldiğinde, etrafta Osmanlı ve Alman marşları çalınıyor, alkışlar ve "Yaşa" sesleri duyuluyordu.
İmparator ve imparatoriçe yatın kaptan köşkünde kıyıya el sallayarak halkı selamlıyorlardı. Dantellerle süslü beyaz bir elbise giymiş olan imparatoriçenin başında tüylü bir şapka vardı; imparator ise amiral üniforması giymişti. Top atışlarıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı önlerine gelen gemiler şamandıraya bağlandığında, rıhtımda bekleyen Bahriye Nazırı Hüsnü Paşa, padişahın yaveri Fuad Paşa, Hariciye'nin teşrifat muavini Galip Bey, misafirleri karşılama töreni için yata çıktılar. Wilhelm ve imparatoriçe, Dolmabahçe Sarayı'nın rıhtımına çıkarken Sultan Abdülhamid elini imparatoriçeye uzatarak rıhtıma inmesine yardımcı oldu. Wilhelm ve eşi rıhtıma çıktıklarında, II. Abdülhamid, imparatorla dostça el sıkıştı. Bu sırada Muzika-yı Hümayun, Alman Marşı'nı çalıyor, Karakol gemisinden, Herta ve Hella gemilerinden top atışları yapılıyor; rıhtımdaki askerler de misafirleri selamlıyordu. Dolmabahçe Sarayı'nın gerek deniz tarafında, gerekse kara tarafında toplanan İstanbul halkının, "Padişahım çok yaşa!" ve "Çok yaşa imparator ve imparatoriçe!" sesleri çevrede yankılanıyordu."