Osmanlı klasik eserlerinde, Kanuni'nin rüyasında Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'i gördüğü ve kendisine şöyle emrettiği nakledilmektedir: Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin; sonra da benim şehrimi îmar edesin!
Bu emir üzerine, Kanunî hemen Harameyn'i imar ve iskân projelerine başlar. Hattâ vasiyetinde şahsî servetinden hacılar için su getirecek bir vakıf kurulmasını ister. Kızı Mihrimah Sultan da babasının bu vasiyetini yerine getirir ve Arafat'taki Ayn-ı Zübeyde Suyu'nu Mekke'ye ulaştırır. Cihanın önünde el pençe divan durduğu bu büyük kumandan, ALLAH Resulü'nün (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) huzurunda bütün içtenliği ve sevgisiyle O'na şöyle yalvarır:
Nûr-ı Âlemsin bugün hem dahi Mahbub-u Hüda
Eyleme âşıkların bir lâhza kapından cüda
Gitmesin nâm-ı şerefin bu dilimden dem-be-dem
Dertli gönlüme devadır can bulur ondan safa.
Hem ALLAH'ın (CELLE CELÂLÜHÛ) habibi hem de âlemlerin nurusun.
Sen'i sevenleri bir an olsun kapından uzak tutma.
Gitmesin dilimden şerefli ismin, nişanın.
Benim dertli gönlüm bu zikirden şifa bulur canım da sevinç duyar.