Türkler, Orta Asya’dan başlayıp Anadolu’nun fethi ve devamında, Selçuklu ve Osmanlı ile devam eden süreçte çok farklı toplumlarla kültürel olarak etkileşime girdi. Bu etkileşim doğal olarak mutfağa da yansıdı. Osmanlı mutfağı; Anadolu’nun bereketli toprakları, tarihi zenginlikleri ve yaşayan birçok halk kültürünün etkileri sayesinde dünyanın en büyük füzyon mutfağı haline geldi. Kırım Harbi'nin ardından İstanbul’a gönderilen Fransız şef Alexis Benoît Soyer, Osmanlı mutfağını çok beğenerek pilav, bamya, lokum, muhallebi, dolma, köfte, kebap, baklava, kadayıf, şerbet, kahve ve daha birçok yiyecek ve içeceğin Avrupa mutfaklarına alınması gerektiğini söylemiştir.
Saray mutfağı da, Osmanlı İmparatorluğunun gelişme ve büyümesine paralel olarak büyük bir gelişme gösterdi, saray ileri gelenlerinin bir sofra etrafında toplanması devrin en büyük sosyal hareketlerinden biri oldu. Bu durum aşçıların bütün yaratıcılıklarını ve becerilerini gösterdikleri zengin ve lezzetli yemek türlerini ortaya çıkarmalarını sağladı. Öyle ki Fransızlar, Sultan Abdülaziz'in Paris ziyareti sırasında yanında götürdüğü aşçılarını alıkoymak için padişaha ricada bulunmuşlardı. Yükselme devrinde fethedilen her yeni yörenin mutfak kültürü de Osmanlı mutfağındaki yerini aldı. Osmanlı saray ve özellikle İstanbul mutfağı imparatorluğun yükselme döneminde daha da zenginleşti, gerilemenin hızlandığı XVIII. ve XIX. yüzyılda ise doruğa ulaştı. Osmanlı mutfağının en lezzetli yemekleri arasında yer alan; Yufkalı Dörüzziyafe Köftesi, Fodula, Mahmudiye, Kavun Dolması, Süt Kebabı, Mutancana gibi yemekler oldukça tercih edilirdi.
Bu zenginlik ramazan aylarına da yansırdı. Ramazan için bir ay öncesinden hazırlıklar başlar, iftar ve sahur sofralarında yer alacak iftariyelikler, erişte, reçel, turşu, pastırma ve kuru meyveler hazırlanır, kilerlerde saklanırdı. Sofraların adabı sofralarda neler olacağı, sahura kadar geçen süre, özellikle İstanbul'da kurallarla belirlenmişti. Sahurda tok tutması için susuz et yemekleriyle pilav, erişte gibi kuru yemeklerin ardından muhallebi gibi sütlü tatlılar, komposto, hoşaf veya şerbet tüketilirdi.