Makaleler

Osmanlı tarihinin her döneminde yardıma gerçekten ihtiyacı olan yoksullarla, yardıma ihtiyacı olmayanlar arasında bir ayrım yapılmıştır. Özellikle dilenciler konusunda böyle bir ayrıma sıklıkla rastlanabilir. Çalışabilecek durumda olduğu halde dilenciliği tercih ettiği düşünülen kimseler yakalanıp çeşitli cezalara çarptırılmıştır. 18. yüzyılın sonlarından itibaren dilencilere ilişkin politikalar değişmeye başlamıştır. Bu değişim, ıslah ve terbiye eksenli uygulamaya doğru bir geçiş olarak değerlendirilebilir. Bu tarihlerde devletin meşru gördüğü yoksullara ilişkin yaklaşımında da önemli değişiklikler vardır. 18. yüzyıldan önce meşru dilencilerin dilencilik yapmalarına göz yumulurdu, hatta rencide edilmemeleri konusunda hassasiyet...
Osmanlı'da minareleri süsleyen mahyalar, Ramazan aylarının vazgeçilmez geleneklerinden biriydi. İlk mahyanın ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber 1578’de İstanbul’a gelen Alman seyyah Schweigger’in seyahatnâmesinde yer alan bir tasvirde minareler arasındaki bir mahya açıkça görülmektedir. Ayrıca 1588 yılında mahyaların kullanıldığını III. Murad’ın bir tezkiresinde görebiliyoruz. III. Murad’ın minarelerin kandillerle donatılmasını emretmesi esasen mûtat olan bu geleneğe resmiyet kazandırılması şeklinde yorumlanabilir. II. Selim’in mübarek gecelerde camilerin kandillerle süslenip aydınlatılmasını istemesi ve III. Murad’ın anılan tezkiresi Schweigger’in çizimiyle birlikte ele alındığında cami ve minareleri...
Sultan Murad Han Gazi, bir yandan fetihlere devam ederken, öte yandan Anadolu'da birliği sağlamaya ve bunu mümkün olduğu kadar kan dökmeden gerçekleştirmeye çalışıyordu. Germiyanoğulları, Hamidoğulları, Candaroğulları ile akrabalıklar kurularak birlik sağlanmıştı. Aynı politika Karamanoğulları için de uygulanmış ve Sultan Murad'ın kızı Nafia Melek Hatun, Karamanoğlu Ati Bey ile evlendirilmişti. Fakat Karamanoğulları, Mısır Memlük Devleti ile Osmanlı Devleti arasında ezilmek istemiyordu. Osmanlılar'ın hem Anadolu'da hem Rumeli'de nüfuzlarının artmasını, diğer Türk beyliklerinin birer birer onlara katılmasını, beylerin, Alimlerin, aşiretlerin o tarafa geçmesini hem kıskanıyor, hem de kendi gelecekleri için tehlikeli görüyorlardı...
İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçası zamanla sahilden kopmuş ve Kızkulesi’nin üzerinde bulunduğu adacık oluşmuştur. Kızkulesi’nin üzerinde yer aldığı kayalıktan ilk kez M.Ö. 410’da söz edilir. Bu tarihte Atinalı komutan Alkibiades, Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa ettirir. Sarayburnu'nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilir ve kule böylece Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu halini alır. Bundan yıllar sonra yani M.Ö. 341’de Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır. M.S. 1110’lara...
“Ağlamaktan gözüm çıkıyor… Ne şekl derttir kimse bilmez. Allah emanet olsun bulasın… Biz zarı zarı feryat ederiz… Bize yazık değil mi? Allahtan korkmaz mısın?… Beni seversen buna bir çare bulasın. Gine ona buna sorasın” Derler ki; Sultan İbrahim delidir. Sultan İbrahim deli değildir. Sultan İbrahim, sinir hastası bir padişahtır. Hem de hastalığının farkında, derdine derman aramakta ama bahtsız bir sultandır. Hapis hayatı yaşadığı sırada şahit olduğu vak’alar, onu sinir hastası yapmıştır. Sultan IV. Murad öldüğünde erkek evlatları yaşamadığı için taht İbrahim’e kalmıştı. O sırada İbrahim haremde her gece gelecek haberleri bekliyor, içi kararıyor, kapıları dinliyor; kapı altlarından yürüyen ağaların ne yaptığını anlamaya çalışıyordu...
Osmanlıda Ramazan Bayramı isimli bu yazı, Ramazan-ı Şerif’i ayrı bir coşkuyla karşılayan, yaşayan Osmanlıların, bayramı nasıl kutladığına dair bilgiler vermek amacıyla eklenmiştir. Ayrıca, Osmanlı bayramlarından günümüze ulaşan çizim, minyatür, fotoğraf vs belgeleri de galeri olarak yazımızın ekinde bulabilirsiniz. Osmanlıda Ramazan Bayramı Aslında Iyd-ı fıtr yani Ramazan bayramı Müslümanlar için bir hüzündür. On bir ay yolunu gözledikleri çok kıymetli bir misafiri, bir sultanı yolcu etmişlerdir. Saraylısından köylüsüne kadar Osmanlı halkı, bayramı heyecanla bekler ama bayram huşu ve muhabbetle kutlanırdı. Sarayda bayram, devletin sultanların ihtişamlarına yaraşır bir biçimde yütürülürdü. Bayram törenlerinin ne şekilde...
Çirmen Zaferinden sonra Türkler Makedonya'nın tamamını tehdit etmeye başladılar. Attika Yarımadası'nda at koşturuyor, Adriyatik kıyılarını kontrol altında tutuyorlardı. Bunun sonunda Sırbistan Osmanlı hakimiyetini tanıyarak yıllık vergi vermeyi kabul etti. Sırbistan toprakları henüz Osmanlı topraklarına katılmamıştı. Ancak büyün Balkan Yarımadası'nın Türkler'in eline geçeceği anlaşılıyordu. Ama önce Türk'leştirme politikasını uygulamak gerekiyordu. Onun için Anadolu'dan Rumeli'ye Türk göçleri arttırıldı. Rumeli'nin birçok yerinde yerli halk azınlığa düşürüldü. Bu da yetmeyecekti Aoadolu'daki diğer Türk beyliklerinin nüfusuna da ihtiyaç vardı. Anadolu'da birlik kurulmalı, bütün Türkler bir bayrak altında toplanmalı, güçlerini...
Osman Gazi'den sonra tahta çıkan Orhan Gazi, küçük yaşından itibaren babasının yanında bir cengaver olarak yetişmişti. Bilim hocası Şeyh Edebali, kılıç hocası ünlü kumandan Akça Koca idi. 1281'de Söğüt'te, Türkmen beylerinden Ömer Bey'in kızı Malhun Hatun'dan doğdu. Tahta çıktığı zaman 40 yaşını biraz geçiyordu ve devlet işlerinde de tam tecrübe sahibi olmuştu. Osman Gazi 1320'den itibaren, hastalığı yüzünden idareyi ve ordunun kumandasını ona bırakmıştı. Orhan Gazi o tarihten önce ve babasının ölümü ne kadar pekçok savaşa katılmış, zaferler kazanmıştı. Pazarları basan Çavdaroğlu oymağını cezalandırmış, Sakarya boylarındaki bazı kaleleri zaptetmişti. 1326 yılında Bursa'nın fethi de ona nasip oldu. Bursa'nın alınmasın ve Osman Gazi'nin...
Osman Gazi, "Bey" olmadan önce de savaşlara katılmış, yeni toprakların kazanılmasında babasının en bOyük yardımcısı olmuştur. Fakat asıl savaşların, fetihlerini, Bey olduktan sonra, 43 yıl süren ıktıdarı zamanında gerçekleştirmiştir. Ertuğrul Gazi öldüüü zaman beyliğin toprakları 4800 kilometrekareden ibaretti. Fakat Osman Bey öldüğü zaman bu topraklar 16.000 kilometrekareye çıkmış bulunuyordu. Osman Gazi ilk yıllarda beyliğin batısında ve kuzeyinde bulunan tekfurlarla iyi geçinmeye çalıştı. Tekfurlar, Bızans'ın sınır valileri ya da beyleri idiler. Çoğu kendi başına buyruk hareket eden tekfurlar, ıdareleri altında bulunan halkı adaletsızlikleri, ağır vergi yükleriyle eziyor, fırsat buldukça Türk beyliklerine de saldırarak mallarını...
Üst Alt