İslâm kaynakları, Sultan Alparslan’ın muharebe öncesinde askerlere yaptığı konuşmanın sonunda ok ve yayını elinden bırakıp topuzunu aldığını söyler. Yine bütün kaynaklar savaşın Türklerin göz açtırmayan ok yağmuruyla başladığını bildirmektedir. Topuz burada nihâi sona kadar savaşmanın, düşman yok edilene kadar çarpışmanın bir sembolü olmalıdır.
Nitekim perdeyi, Türklerin kadim silahı yay açar. Türkler kuvvetlerinin bir bölümüyle savaş alanındadır. Ardçı kuvvetler ise geride, tepelerin arkasına gizlenmişlerdir. Bizans suvarisi öyle bir ok yağmuruna tutulur ki, kimse başını kaldıramaz. Piyade, suvariyi bu baskı altından kurtarmak için harekete geçer, bir direnç göstermeyen Türk atlıları geri çekilmeye başlar. Eski bozkır savaş hilesi uygulamadadır. İştahla düşmanın üstüne atılan piyade, önlerindeki tepelerin arkasından bitip şimşek gibi arkalarını saran ardçı Türk kuvvetlerini fark ettiğinde, artık çok geçtir. Bizans ordusu merkez, sağ ve sol kanat olarak hücum etmektedir. Arkada, Andronikos Dukas’ın komutasındaki ihtiyat kuvvetleri yer almaktadır. Andronikos, Romanos’un siyâsî rakibi İonnes Dukas’ın oğludur ve ihânetin pis kokusu havayı çoktan doldurmuştur. Nikeferos Byrennios’un komuta ettiği sağ kanat göz açıp kapayana kadar yok edilir.
Merkezi yöneten Romanos sol kanatla birleşmeye çalışır, ama onlar çoktan Türk suvarisi tarafından sarılmış, her yandan yağan okların gazâbına uğramaktadır. Bizans ordusunda meydana gelen katlanma, bizzat Andronikos Dukas tarafından bozgun olarak nitelendirilir. Kasıtlı olarak yayılan bu haber sonucunda ihtiyat kuvvetleri moral motivasyon bakımından çöker ve savaş dışı kalır. Sonuç tam bir bozgundur. Savaşın sonucunu hafif Türk suvarisi ve ok-yayı kullanmadaki müthiş becerisinin yanısıra, yanlış stratejiler ve ihânetler de belirlemiştir.
Hikâyenin devamı trajiktir, Romanos bir köle asker tarafından ele geçirilip ertesi gün sultanın önüne çıkarılır. Alparslan mağlup düşmanına, onun imparatorluk haysiyetine yakışır biçimde davranır. Ufak tefek çelişkilere rağmen bütün kaynakların hemfikir olduğu noktaysa, daha sonrasında sultanın Romanos’u yanına oturttuğu ve ona çok iyi muamele ettiğidir.
Yine o dönem için sıradışı sayılabilecek bir şey de sultanın mağlup düşmanının hayatını bağışlaması ve Konstantinopolis’e dönmesine izin vermesidir. Elbette vergi ve savaş tazminâtı karşılığında. Alparslan’ın mağlup düşmanının yanına bir miktar Bizans askeri ve kendi askerlerinden bir refâkatçı grup verdiği, yolun bir kısmında bizzat refâkat ettiği de bilinmektedir. Vedâ ederlerken Romanos sultana saygısını göstermek için atından inmek istemiş, Alparslan buna izin vermemiştir. Hâlbuki savaştan önce Sultan Alparslan İmparator'a sulh teklif etmiş, İmparator Ramanos Sultan Alpaslan’ın sulh teklifini, “Kışı Isfahan’da geçirip, atlarımı Hemedan’da sulayacağım” diyerek reddetmiştir. Böylece Malazgirt Savaşı, mağrur imparatorun sonunu hazırlanmıştır.
Malazgirt Savaşı’yla coğrafyanın kaderi değişmiştir. Altın Çağı’nı yaşayıp sönüşe geçen Arap uygarlığı, İslâm’ın bayrağını bozkırdan gelen yeni bir kavme devretmiştir. Hristiyan dünyasının tamponu olan Bizans büyük bir darbe yemiştir. Siyâsî ve fikrî uzantıları günümüze uzanan Haçlı hareketini tetikleyen unsurlardan biri hiç şüpesiz bu savaştır. Malazgirt Savaşı’ndan 25 yıl kadar sonra ilk Haçlı Seferi’yle gelen Batılı şövalyeler, bu defa karşılarında Türkiye Selçuklularını ve I. Kılıçarslan’ı bulacaktır. Böylece, Orta Doğu’nun tarihini yazacak olan yeni bir olaylar zinciri başlayacaktır.
Yararlanılan makale: Murat Özveri, Malazgirt Savaşı ve Selçuklu Okçuluğu