Tarihi Yazılar

Sultan Alpaslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği subaylardan biri huzuruna gelip telaşla: "300 bin kişilik düşman ordusu bize çok yaklaştı," demiş. Alparslan hiç önemsimeyerek şöyle karşılık vermiş: "Biz de onlara yaklaştık."
İslâm kaynakları, Sultan Alparslan’ın muharebe öncesinde askerlere yaptığı konuşmanın sonunda ok ve yayını elinden bırakıp topuzunu aldığını söyler. Yine bütün kaynaklar savaşın Türklerin göz açtırmayan ok yağmuruyla başladığını bildirmektedir. Topuz burada nihâi sona kadar savaşmanın, düşman yok edilene kadar çarpışmanın bir sembolü olmalıdır. Nitekim perdeyi, Türklerin kadim silahı yay açar. Türkler kuvvetlerinin bir bölümüyle savaş alanındadır. Ardçı kuvvetler ise geride, tepelerin arkasına gizlenmişlerdir. Bizans suvarisi öyle bir ok yağmuruna tutulur ki, kimse başını kaldıramaz. Piyade, suvariyi bu baskı altından kurtarmak için harekete geçer, bir direnç göstermeyen Türk atlıları geri çekilmeye başlar. Eski bozkır savaş hilesi...
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri ihtiyaç hissedilen halının ilk defa Türkler tarafından dokunmuş olduğu somut delillerle ispatlanmıştır. Türkmen toplulukları, kendi obalarında ve gittikleri yerlerde yaşadıkları alanı kirden korumak ve ısınmak için yünleri eğirerek, bitkilerinin kökleriyle boyayarak halı ve kilim dokumuşlardır. Dokudukları halı ve kilimleri oturdukları yere sermişler, duvarlarına asmışlardır. Tarihin bilinen en eski halısı, Altay dağları (Orta Asya'da konumu Kazakistan sınır bölgesi, Rusya, Moğolistan ve Çin'e kadar varan sıra dağlar.) Pazırık mevkiinde Arkeolog Rudenko tarafından 1948 yılında çıkarılan "Pazırık Halısı"dır. Pazırık halısı kronolojik olarak hala tartışmalı da olsa; halının yanında ölü bir at ve at...
Bizans İmparatoru Diyojen Türkleri Anadolu'dan atmak için ordusuyla Malazgirt Ovasına doğru yürüyordu. Parayla asker toplamış, Hristiyanlığın en büyük lideri sayılan Papa'dan yardım görmüştü. Kibirliydi de... Ordusu yürürken uzun uzun baktıktan sonra gülüp etrafındakilere: "Dünyada benim ordum kadar kuvvetli bir ordu olabilir mi?" diye soruyordu. Etrafindakiler de gülüşüp: "Asla İmparator hazretleri! Siz ve ordunuz Alpaslan'ı dize getireceksiniz." "Öyle olacak. Alpaslan'ı atımın kuyruğuna bağlayıp sürükleyeceğim veya bir demir kafes içinde diyar diyar gezdireceğim!" 1071 yılı Ağustos ayının 25. (Cuma) günü iki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı. Alpaslan'ın ordusu, düşman ordusunun dörtte biri kadardı. Fakat perva etmiyorlar...
Pazırık Kurganı, Doğu Altay’da, Balıklıgöl yakınında, Yan Ulağan ırmağının kıyısında küçük bir vadidedir. Burada bugün de Hun Türklerinin torunları yaşıyor. Pazırık vadisinde bulunan kurganlar (Hun büyüklerine ait mezarlar), M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllara aittir ve Hun sanatını yansıtan örneklerle, âdetlerini gösteren belgelerle doludur. Bu vadiden başka Berel, Tüketa, Noin-Ula, Başadar, Şibe, Katanda bölgelerinde de bugüne kadar bulunan kurganların sayısı 40’tan fazladır. Ne yazık ki bunların çoğu soyulmuş bulunuyor. Çünkü eski Türkler öteki dünyada hayatın devam ettiğine inanır ve ölen kişi sonraki hayatında faydalansın diye elbisesi, gerekli eşyaları, silâhları, binek atı, at koşumları, kadın hizmetkârları ile birlikte gömülürdü. Ölü...
İkinci Göktürk İmparatoru, Büyük Türk Hakanı Bilge Kağan’ın Türk Milletine Nasihatleri isimli bu yazıda, nasihatleri bir araya toplanmıştır. Bilge Kağan’ın Türk Milletine Nasihatleri Ben, hali vakti yerinde bir millete kağan olmadım… Türk milletinin, Türk devletinin adı, sam yok olmasın diye, gece uyumadım, gündüz oturmadım, ölesiye, bitesiye çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım… Yoksul milleti zengin, tutsak milleti efendi kıldım… Ben, Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan, bu çağda, tahtıma oturdum. Sözlerimi sonuna kadar dinle, iyi işit! Bütün küçük kardeşlerim, yeğenlerim, oğullarım! Bütün soyum, milletim! Sağdaki Şadapıt Beğler, soldaki Tarkanlar, buyruk beğleri! Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beğleri! Millet! Sözlerimi...
Orhun Anıtları, yüzyılların ötesinde Türk tarihine ışık tutan, ataların sesini duyuran, vasiyetlerini ulaştıran “Bengütaşlar” Türk kelimesinin milletimiz adı olarak geçtiği ilk Türkçe metinlerdir. Orhun Anıtları Orhun Abideleri, Göktürk imparatorluğu’nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma bengütaşlar (Türk ulularının sözlerini ebedileştiren dikili taşlar)dır. Bengütaşlar, hem maddî hem manevî bakımdan Türk tarihinin en değerli anıtlarıdır. Bu anıtlardaki yazılar “Türk” kelimesinin, Türk milletinin âdının geçtiği ilk Türkçe metindir. Türk edebiyatının ilk şaheseri, Türk yazı dilinin ilk fakat çok işlek bir örneğidir. Şüphesiz daha önceljldevirlerden kalma Türkçe metinler ve hitabeler de vardır. Fakat Orhun Anıtları ve bu...
Göktürk yazısı ve dili hakkında bilgiler vermek ve farkındalık yaratmak için bu kısa yazıyı oluşturmak istedik. Okunması temennisiyle. Göktürk yazısı ve dili Orhun alfabesi, eski Türk damgalarındaki şekillerle ve Türkçe kelimelerin anlamlarına uygun olarak icat edilmiş ilk Türk yazısıdır. 725-735 yılları arasında dikilen Orhun anıtlarındaki yazı, bilinen ilk Türk alfabesiyle yazılmıştır. Bu işlek yazının Türkler tarafından çok eski zamandan beri kullanıldığı anlaşılıyor, fakat ne kadar eski olduğu bilinemiyordu. 1970 yılında Esik kurganından çıkarılan gümüş bir tabağın üzerinde bulunan iki satırlık yazının Türkçe ve Orhun harfleriyle yazılmış olduğu görüldü ve Türklerin bu yazıyı M.Ö. 5. yüzyıldan beri kullandıkları anlaşıldı. Orhun...
Attila'nın Ölümü Gökyüzünde yaş yağdıran bir bulut Güneş yaslara bürünmüş batıyor. Altın, gümüş ve çelikten bir tabutta Hun güneşi yatıyor. Attila'nın Ölümü Attila, İtalya seferinden döndükten sonra, bütün dünyayı hükmü altına almak için son bir sefere daha çıkmak istiyordu. Bütün Batı ellerindeydi. Bütün Doğu’yu da ellerine almak için. İran’da hüküm süren Sasanî’leri, itaat altına almayı, vergiye bağlamayı düşünüyordu. Fakat İran seferini yapamadı. İtalya seferinden sonra, dolunaylı bir gecede, sarayında büyük bir toy-düğün yapan Attila, o gece ildiko adında çok güzel bir prensesle evlenmişti. O zifaf gecesinde, bir iç kanama sonunda, ağzından burnundan kan gelerek öldü (453). Cesedi inceleyen kam, “Suikast yok, ağabeyi Buda...
Üst Alt